Featured

Carl Sagan ve Marihuana Üzerine

Bu makale, 1971'de yayımlanan Marihuana Reconsidered (Marihuana Gözden Geçirildi) adlı kitap için 1969 yılında yazıldı. Sagan o yıllarda...

18 Nisan 2010 Pazar

Enola/Alone

İnsan zaten doğuştan yalnız. Sosyal/asosyal olmakla karıştırmamak lazım, herkes belli ölçüde sosyaldir zaten. Çok sosyal olmak isteyen biri olup da  hiç arkadaşının olmaması pek zor bir şey herhalde, olaya sıfırdan bile başlasan illa ki sana uygun olduğunu düşündüğün bir dünya ve orada yeni insanlar bulabilirsin. Sosyal olmayan da asosyaldir işte, kendi isteğidir bu, tamamen tercih meselesidir. Yalnızlığından çok memnun olabilir insan, arkadaşlarıyla buluştuğunda gülmekten altına eden insandan daha çok eğlenebilir kendi başına. Yaşamın nihai amacı mutlu olmak değil mi?

Tabi bunun şöyle bir zararı var bence: En yalnız kalmaktan hoşlanan insanın bile bazen birilerine ihtiyacı olabiliyor, insanın doğasında başkalarına ihtiyaç dürtüsü var. Toplumca hor görülen ama aslında gayet normal olan "asosyallik"in zararı belki burada görülüyordur: Yalnız hissetmek.

Çok sosyal olan insan yalnız hissetmez mi? Tecrübe etmedim ama daha bile çok hisseder sanki: sosyalliği de belki ona çok sahte geliyordur kötü zamanlarda, sorun çözen bir şey olmadığını ve sadece anı geçiştirdiğini ya da öneriler-yorumlar salatasından ibaret bir şey olduğunu düşünüyordur.

Sonuçta her iki insanın da varacağı nokta, "bana kimse yardım edemez, ben kendim çözmeliyim" sanırım. Çünkü insan zaten "yalnız". Zaten sen yaptıysan sen düzeltebilirsin bir tek, hatta sen yapmadıysan bile sen (de) düzeltmeye çabalamalısın her zaman.

Ha bir de, karmaya inanıyorum. Ama her zaman çalışmıyor. Aslında, karma çalışınca inanıyorum, çalışmayınca inancım azalıyor. Tıpkı astroloji gibi, günlük falın sık sık doğru çıkıyorsa gerçek bir "kova"sındır mesela, pek doğru çıkmıyorsa da inanmamaya başlarsın (Dünya'daki her yarım milyar insan için genel ve net karakter özellikleri belirlemek de ilginç). Gerçi falları hiç doğru çıkmayıp yine de inanmaya çalışanlar da var, hatta kendi hedeflerinden sapıp başkasının söylediği falın üzerine amaç gütmeye çalışıyorlar. Yine de fallar genelde umut dolu olur, "çabalayın, dikkat edin" gibi fiiller içerir falan, yani takip etmeye çalışmakta da pek sorun yok, hayatının yörüngesini değiştirmediğin sürece. Neyse, bu başka bir konu.

Kısaca, yaşamdaki her konu, her duygu, her istek dindeki gibi bir bağlanma içerse; isteklerin için çabalayıp kanıtı olmayan bir şeye inansan ve gerçekleşmesi için ona da yalvarsan, ama isteklerin hiç gerçekleşmese de yine de o şeye bağlı kalmayı başarabilsen, hatta inancın artsa, yaptığın şeyleri aslında onun için yapsan (tasavvuf?). Bu durum herhalde bir tek dinlerde vardır, diğer hemen her isteğimiz dışı gerçekleşen konuda çabalamayı anında kesme ve somurtma yeteneğine sahibiz. Dindar insanların en sevdiğim yönü bu ne olursa olsun inanmayı bırakmama durumu.

Herkesin, amaçlarının tepesine bir de soyut bir şey koyup ona bağlanması ve böylece yaşama isteğini hiç kaybetmemesi, çıkış yolunu bulması dileğiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder