Featured

Carl Sagan ve Marihuana Üzerine

Bu makale, 1971'de yayımlanan Marihuana Reconsidered (Marihuana Gözden Geçirildi) adlı kitap için 1969 yılında yazıldı. Sagan o yıllarda...

3 Temmuz 2011 Pazar

One Love

Merhaba,

Aklım karışık biraz. Bir kaç farklı şey var aklımda, beni fazlasıyla kurcalayan. Bildiğin günlük yazıyorum, ama bu sefer deftere değil, buraya. Neden bilemedim. Bloga eskiden yazdığım şeylere daha çok baktığım için ve ilerki bakışlarımda bu geceki yazımda saçmaladığımı anlayabilmek ve ders çıkarabilmek için olabilir.

Bugün One Love'daydım. Normalde aşırı ilgimi çekmeyen grupların olduğu bir gündü benim için (hani dicem "müzik" öyle bir şey değil, her şeyi dinlemek lazım/dinlemeye çalışıyorum ama bugün hiç o kafada değildim be). Bi Büyük Ev Ablukada, bi de Manic Street Preachers için gidiyordum zaten, ilkini kaçırdık, ikincisini de hiç adam gibi dinlemedim/dinlemek istemedim, arka fon melodisi oldu sadece. Öyle istedim bugün sanırım, en yakın arkadaşlarımlaydım çünkü. Onlarla çok istediğim halde pek sık yapamadığımız tatlı muhabbeti özlemiştim.

Konu bu değil ki ama. Senin okuluna, seninle sık sık vakit geçirdiğim, en güzel anlarımın geçtiği, beraber içtiğimiz, çalıştığımız, ders çalıştığımız yere ilk defa gittim 1,5 yıl sonra. Her şey seni hatırlattı yine, ama bu sefer sıkıntılı değildim, mutluydum. Anılarım aklıma geldikçe gülümseme oluştu suratımda. Çok özlemişim seni yine de be.

Sokakta yürürken yanımdan geçen kedinin benden korkması bile iyi hissettirir oldu. Ki normalde bir sokak hayvanının benden korkması canımı sıkan bir şeydir, aklıma hep "sana bugüne kadar nasıl davrandılar da yanından geçen insandan korkar oldun?" diye düşündürür. Bugün öyle olmadı ama, bir şekilde, baya saçma bi şekilde, kendimi güçlü hissettirdi. "Beni ciddiye/dikkate alan, nefes alan bir canlı varmış lan" diye düşündüm. Baya çirkin bi durum bu tabi. Bu paragrafın senle bi ilgisi yok bu arada, hayatımdaki genel saçmalıklarla ilgili daha çok.

Sonra aklıma, Erasmus'tayken treni kaçırma pahasına seni aramam falan geldi. Yaptığımız, yaptığım, yaptığın ufak şeyler. Senin için küçük, benim için büyük adımlar geldi aklıma. "Sevgilimle medeni olarak ayrıldık, hâlâ görüşüyoruz" zırvası çeken bir kaç arkadaşım oldu bu hafta içinde, onları falan düşündüm. Sen neden benle görüşmek istemiyorsun, yüzüme bile bakmıyorsun? Keşke hayatımda olsaydın dedim içimden hep. Bir kaç gündür Belle & Sebastian dinlemeye başladım uzun bir aradan sonra, senle son iletişimimde sana diskografisini verdiğim grup. Tam sana göre, hâlâ öyle düşünüyorum. Bizi anlatıyor sanki, artık olmayan, sanki aslında bir zamanlar da hiç olmamış bizi. Çok özlüyorum bizi ya, yine gün aşırı rüyalarıma girmeye başladın; beraberiz hep. Çıkmasaydın ya hayatımdan? Bütün rüyalarım boyunca sana sarılıyorum, rüya olduğunun farkında olarak hem de, yine de hiç bitmesin istiyorum, hem de hiç. Napıcaz?

Ne saçma bi yazı oldu, kopuk kopuk, tamamen kendime saklamam gereken şeyleri yazdım buraya. Neyse, alkole verelim bunu da, yaptığım her boktan şeyi alkole veriyorum zaten, oh ne âlâ. Senin insanoğlundan çektiğin nedir ya alkol?

Yine de Ozan'a, Zeynep'e ve İdil'e, bu güzel insanlara teşekkür ederim, hayatımda oldukları için. Sizi seviyorum! Herkesin böyle arkadaşları olması dileğiyle.. Böyle şeyleri insanların yüzüne kolay kolay söyleyemiyor insan, ama hep düşünüyor ve yazıyor.

Ve seni tekrar kollarıma almadıkça, buraya düşüncelerimi -istediklerimi- yazmaya devam edeceğim. Çünkü ben seni istiyorum. Bu, zaman-bağımsız bir şey. Bu sırada arkada bu çalsa nasıl olurdu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder