Featured

Carl Sagan ve Marihuana Üzerine

Bu makale, 1971'de yayımlanan Marihuana Reconsidered (Marihuana Gözden Geçirildi) adlı kitap için 1969 yılında yazıldı. Sagan o yıllarda...

31 Ağustos 2010 Salı

Yesterday - Tomorrow (2)

Geçen gün şöyle bir şeyden bahsetmiştim ya, bugün iş arkadaşım aynı hatayı yaptı bir yabancıyla konuşurken! O bu hatayı yapınca benim bütün dikkatim, konuşmam, konsantrasyonum vs. bok oldu tabi ama bu bana çok da güzel bir şey öğretti: Yaptığın felsefenin miktarı arttıkça en başa dönme hızın artıyor, bir boka yaramıyor yani. Ulan bir yesterday - tomorrow hatasından hayattaki pişmanlıklara varmak da neymiş, hayattaki her şey bu kadar derin düşünmeye değecek şeyler mi? Basit bir Türk hatasıymış işte, herkes de yapıyormuş. En azından bana bunu öğrettiği için arkadaşıma teşekkür ederim.

Artık daha basit düşüneceğim, vakit geçirmek için Ezel falan izleyeceğim. Beyni uyuşturuculardan daha iyi uyuşturuyor diyorlar.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Am I Very Wrong?

Bugün dinlerken Genesis'in "Am I Very Wrong?" adlı şarkısının belirli yerlerinin en az iki daha yeni şarkıda "benzetildiğini" farkettim:

1. The Swell Season -  Falling Slowly

2. Of Montreal - My Darling I've Forgotten

Bu arada Genesis'in ilk albümleri çok güzelmiş, tanıttığı için Onur Andıç'a teşekkür ederim. İlk başlarda "ehuahea Phil Collins mi!!" diye dalga geçmiştim, geri alıyorum şimdi.

Ne kadar garip, insan daha çok dinledikçe aslında ne kadar az müzik bildiğini farkediyor. Kafamdaki "henüz keşfetmediğim müzik" oranı gün geçtikçe azalacağına artıyor. Bu iyi bir şey mi bilemedim, zira "hayatımın şarkısı" diyeceğim şarkılarla tanışamadan gitmekten korkuyorum. Bir şarkının tek başına bir saati, bir günü, bir haftayı, bir hayatı... kurtardığı görülmemiş midir hem?



19 Ağustos 2010 Perşembe

Kafeinsiz Kahve



Kafeinsiz kahve, sevgisiz sekse benzer; ikisinden de onları asıl kendileri yapan öz çıkartılmıştır.


İşyerinde kafeinsiz Nescafe var. Her görüşümde aklıma bu cümle geliyor. Ama bu cümle aklıma ilk düştüğü sırada kahveyi seksle nasıl bağdaştırabildim onu bilmiyorum.

Hani zorlayınca sevgisiz seksi anlıyorum da (cinsel dürtü, yıllar süren abazanlık vs.), neden dünya üzerinde  kafeinsiz kahve diye bir şey var, bunu hiç anlamayacağım. Alkolsüz birayı da anlamayacağım. 


17 Ağustos 2010 Salı

.

B U N U    N A S I L   Y A P A B İ L D İ ?

Sadece bunu düşünüyor. Sabah kafasında bununla uyanıyor. İşerken, tıraş olurken, metroya yürürken, işteyken, aradayken, yemek yerken, akşam eve dönerken, arkadaşlarıyla konuşurken, arkadaşlarıyla içerken, film izlerken, kitap okurken, mastürbasyon yaparken. Bunu düşünerek uyuyakalıyor, ona uyku denirse.

Artık müzik dinleyemiyor, çünkü tüm şarkıların sözleri aynı.

İşin ilginci cümle hiç şekil değiştirmeden, hep aynı şekilde yankılanıyor kafasında. Bir yerden sonra, cümlenin manasından soyutlanıp kendisine odaklanıyor: 3 sözcük, 18 harf, bir soru cümlesi. Kafasının içinde, gözlerinin önünde dolanıyor sözcükler, bazen aradaki NASIL kayboluyor, BUNU YAPABİLDİ kalıyor. Bazen sondaki soru işareti birden durduğu yerden ayaklanıp YAPABİLDİye saldırıyor, tam ortasından deliyor. Artık sözcüklerden başka bir şey düşünemiyor, sadece 3 sözcük var. Beynini patlatacak yakında.

Biliyor; elbet bir gün geçecek, ama acaba değecek mi?

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Arabesk


Seni unutabilmek için ölmem gerekiyordu.


Çok mu arabesk geldi? Arabesk yavşaklığı. Haha. NE ARABESKI MINA KOYAYIM BE, SENSIN ARABESK.

Ama insan yaşarken de ölüyor.

Peki "niye ölür insan bile bile"?

15 Ağustos 2010 Pazar

Yesterday -Tomorrow

Şimdi aklıma geldi, Mıstık ve Özlemle konuşurken. Onlara anlattığım şeyi buraya da yazmak istedim, sabah unutmamam için bir not olsun diye.

Bir iki yıl önce İngilizce yazıp konuşurken "yesterday" ile "tomorrow"u her seferinde karıştırdığımı farkettim. "Yarın okula gideceğim" demek isterken "I will go to school yesterday" demek gibi. Bunu yazdığım dilin anadilim olmamasına bağladım hep, çok basit bir hata olsa bile. Kısa bir süre sonra, aynı hatayı Türkçe'de de yaptığımı farkettim..

Mustafa'nın yorumu çok felsefik oldu, şimdi hatırlamıyorum bile. Geleceği geçmişe bağlamam, geçmişe bağlı kalmamla ilgili olduğunu düşünüyor kısacası. Bana bu biraz saçma geliyor, bence sadece sıradan bir "tik". Mesela ben bu yaşımda hâlâ "yüzükoyun" ile "sırtüstü"nü de karıştırırım. Ama belki de değildir, belki de Mustafa'nın dediği gibi "insan diliyle düşünür".

Geçmişe bağlı kalmak çok zaman kaybettiriyor, tek yapmamız gereken geçmişten ders almamız. Çok klişe oldu bu. Hepimiz geçmişten ders alsak, hiç orjinal şey çıkmazdı ortaya. Belki de sadece her günü yeni bir gün olarak görmeliyiz (Mustafa). Bence bu da klişe oldu. Bu halimizle kuracağımız her cümle, eski bir cümlenin sıkıcı bir tekrarı olacak. Üzerinde düşünmek yersiz, sadece bırakmak lazım. Let it go, let it flow falan. Türkçesi nasıl bunun acaba? "Bırak zaman aksın?" (Mahkumuz inan) (Ozan).



8 Ağustos 2010 Pazar

Zamanda 100 yıl atlayan adam

Okuduğum bir kitaptan esinlendim:

Adamın biri bir gün "sihirli bir mağaraya" girse, içeride kendine göre sadece 1 saat kaldıktan sonra çıktığında aslında tam 100 yıl geçmiş olsa.

Olayın teknolojik gelişme kısmını geçersek, bu adamın tanıdığı bir kişinin bile kalmamış olması çok acı değil mi? Biz bile facebook'ta 300 küsür arkadaşımızla kendimizi yalnız hissederken, o adamın duyguları üzerine düşünmek bile istemiyorum.

Bir de, kendimi çok sık o adam gibi hissediyorum...


3 Ağustos 2010 Salı

Tam Pansiyon'dan

"...Hayatı her şeye rağmen iyiydi; sonuçta beterin beteri vardı, ve yıllardır hep bu şekilde kandırılmıştı..."

2 Ağustos 2010 Pazartesi

NAMK!

Tüm şu hissettiklerim için ağız dolusu bir NAMK demek istiyorum.