Featured

Carl Sagan ve Marihuana Üzerine

Bu makale, 1971'de yayımlanan Marihuana Reconsidered (Marihuana Gözden Geçirildi) adlı kitap için 1969 yılında yazıldı. Sagan o yıllarda...

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Bir (Her) Cumartesi Akşamı

Yoğun bir günden sonra geceyi bitirmek üzere evine gitmek için metro girişine yöneldi. Az önce arkadaşıyla vedalaşmıştı. Metroya inerken bu görece yeni arkadaşının kendisi hakkında ne düşündüğünü merak etti. Bu konuyu ona da açmıştı; net bir cevap alamasa da arkadaşının ne düşündüğünden oldukça emindi: Eve gidince, ev arkadaşına "şu çocuk da ne garip ya, bütün gece saatlerce konuştu yok hayatmış yok insanlarmış, bir yerden sonra insanın kafası şişiyor valla" diyecekti.

Kulağına müzikçalarını taktı. Yaklaşık 7 yıldır aynı şeyi yapıyordu, Taksim gecelerinden sonra çakırkeyif şekilde metroyla evine dönerken müzik dinlemek hoşuna gidiyordu. Hayallerinin gerçekleşebilir olduğuna en çok inandığı zamanlar o anlar oluyordu. Bu mutluluğun daha uzun sürmesi için eve gidince yatmadan önce bir kadeh daha içmeye karar verdi.

Aslında böyle yoğun zamanlarda yetiştirmesi gereken işler varken, ya da en azından işinde lazım olan şeyleri çalışıp öğrenmesi gerekirken içmek vicdan azabı veriyordu, ama çok yorgun hissediyordu kendini, özellikle de zihinsel olarak. Alkolün sağladığı "her şeyi başarabilirsin, hiçbir şey için de geç değil" duygusunu seviyordu. Öyle ki, normal zamanlarda işten bunaldığı ve yapması beklenen şeyleri uğraşıp da yapamadığı zamanlarda oluşan hayal kırıklığı, onu hep "Neden hayatta en çok sevdiğin şeye yönelik bir işte değilsin ki? Müzikle ilgilenmeliydin, önemli olan en çok zevk aldığın işi yapman" düşüncesine iterdi. Normalde müziğe mesleki olarak yönelmek için artık çok geç olduğunu, onun sadece boş zamanlarında eğlenilecek bir hobi olarak kalacağını düşünürdü, ama alkol aldığı zamanlarda düşünceleri, imkanı olsa yaptığı işten istifa edip hemen bir üniversitenin müzik bölümüne girmek için uğraşacak kadar ileri gidebiliyordu.

Metrodan inip kafasında bu düşüncelerle yürürken, önünden geçtiği sanat galerisinin vitrininde saksafonuyla konser veren bir adam resmi gözüne çarptı. Bunu "Bu sana bir mesaj, bu düşündüklerin her Cumartesi gecesi filizlenip her Pazar sabahı ölen bir hayalden öteye geçmeli artık" olarak yorumlamayı çok isterdi, ama mesajlara inanmazdı. Tek inandığı şey, içinde, derinlerde bir yerlerde, bir gün gerçekten canına tak ettiğinde her şeyden vazgeçip bu hayali kovalama isteğinin bir şekilde saklı olduğuydu. Adeta o gün aslında hiç gelmesin isteyip bir yandan da o güne kavuşmak için yanıp tutuşuyordu. Her şeyi, yıllarca aldığı eğitimi, çektiği yorgunluğu sanki hiç olmamış gibi bir yana bırakmaktan çekiniyordu. Keşke farkına varsaydı, bu şekilde hiç mutlu olamayacağının..

Evine varmak üzereyken kulağına gelen gitar solosuyla irkildi ve düşüncelerden sıyrılıp müziğe odaklandı. Jimmy Page kendinden geçerken tek düşündüğü "keşke senin kadar iyi gitar çalabilseydim" oldu.

Tam bu sırada görevli, "tövbe estafurullah" eşliğinde, metroya girerken çöp kutusuna attığı bira şişesini topluyordu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder