Son zamanlarda gittikçe şeffaflaştım, herkese karşı gayet açığım.
Bu cümlenin eş anlamlısı da şu: Beynimden söküp atamadığım dertleri başkalarına saatlerce tekrar tekrar anlatarak herkesin kafasını s.kiyorum ve insanları artık sıkmaya başladım.
Bu; tezgahtara "satış uzmanı" demek gibi bir şey. Aşağılamıyorum, ben de yaptım o işi. Ve gayet tezgahtardım, satış uzmanı falan değil.
İnsanların beynini yüzyüzeyken s.kmek yetmedi, artık burada da şeffaflaşmaya karar verdim. Çünkü kafamı başka hiçbir şey boşaltmıyor. Bir dolu şey yapmaya çalışıyorum, yapıyorum. Meşgulüm aslında, evde oturduğum için vakit geçmiyor falan desem yalan, her gün çalışıyorum. Bir bokuma yaramıyor ama. Yaptığım işten ne bir şey anlıyorum, ne ona konsantre olabiliyorum, ne de son zamanlarda zevk alıyorum. Hele alkol, ah alkol, her seferinde daha da kötü yapıyor. Artık sarhoş olamıyorum, ve bu çok kötü bir şey. Uyuyabilmek için aldığın uyku haplarının uykunu kaçırması gibi trajikomik bir şey hatta. Diyorum ki uzaklaşsam buralardan, başka bir şehre, "mimlenmemiş" bir şehre, daha önce hiç bulunmadığım, onun izlerinin olmadığı bir şehre kaçıp gitsem, hayatımı durdursam bir süre, işi - okulu bıraksam ne olur ki sanki? Belki 1 ayın sonunda kafamı toparlayabilmiş olurum.
Hâlâ aşık olduğun (Aşk nedir bu arada? Bu başka bir topicin konusu olmalı. Hatta başka bir hayatın konusu olmalı, o kadar geniş.) eski sevgilini başka bir erkekle beraberken görmekten daha acı verici bir şey olabilir mi bilmiyorum. Seninle zamanında yaptığı şeylerin aynısını yapması, beraber uyuduğunuz yatağa onu sokması, onları aylarca beraber vakit geçirdiğiniz eve giderken görmek. Kıskanmak değil bu, çok daha ötesi. Bir kere "ben burada ölmek üzereyken o nasıl başka birini sevebilecek zamanı buldu?" diye soruyorsun. Sonra cevap zank diye yapışıyor beynine, çünkü o seni bırakmıştı zaten çoktan. Bu neden oldu peki diye düşünüyorsun sonra da, kendini suçluyorsun.
Abarttım az önce, bundan daha büyük acı vardır muhtemelen, ama insan tecrübe ettiklerinden ibaret. Ve bugüne kadar tecrübe ettiğim en büyük acı bu oldu. Reddedilme, başarısızlık, diş ağrısı, sırt ağrısı, kaza, acizlik duygusu hatta en yakınının ölmesi. Bugüne kadar yaşadığım en kötü duygular bunlardı. Bunların toplamını bile geçmiş bir çöküntü hissediyorum içimde. Diyecek o kadar çok şeyim var ki daha. Sayfalarca boş söz, buharlaşmaya hazır. Hepsini yaz(a)mayacağım.
Burayı okuyan insan sayısı çok kısıtlı. Bunu bilerek rahatça yazabiliyorum istediğimi. Tüm internet alemine açık bir site, beni tanımayan okusa "ergen" der en fazla, beni tanıyanların da hepsi kafalarını s.ktiğimden zaten bu durumu artık kelimesi kelimesine ezberledi. Kendisi de burayı takip etmediğinden bir sorun yok.
Ediyorsa da okusun, ne farkedecek ki. Kurallar nerede? Ben bir kural göremiyorum. Bunları okumasını istemiyorum aslında, ama bu düşüncelerin farkındadır herhalde. Tüm bunları ona yazıp her şeyi sarpa sardırmak istemedim. Ama bunları yazmam gerekiyordu ve buraya yazdım. Belki de bilinçaltım onun okumasını istiyordur, o yüzden buraya yazıyorumdur. Peki bu artık umrumda mı? Söylediğim gibi artık şeffaflaştım. "Bu böyle yazılır mı hiç?" sözlü kuralını koyan insanla tanışıp "Neden?" diye sormak istiyorum.
Yazdıklarımın bir etkisi olmasını istemiyorum, beklemiyorum, olmaz da biliyorum. Sadece aklıma gelen her cümlenin yitip gitmesinden bıktım. Buraya ya da defter köşelerine yazdığım şeyler, düşündüklerimin sadece %1'idir herhalde. Çünkü inanır mısınız, artık uyku dahil nefes aldığım her an düşünmeden duramıyorum. Hayat, sevgi, ölüm. Şu üç terim hakkında sabah akşam kalitesiz edebiyat parçalıyorum. Eh, zamanının tümünü harcadığın şeyin de yok olup gitmesini istemiyorsun. Her ne kadar çok düzensiz, oradan buradan olduğunu bilsen de, yazıyorsun işte. Kalıcılık arıyorsun, kaliteye bakmadan.
Burası benim kişisel alanım. Kağıtta olmasını tercih ederdim, çünkü o kağıdı sonradan elinde tutunca beş duyun harekete geçiyor. Bilgisayar ortamında bu pek olmuyor ama hızlı olması için bilgisayarda yazıyorum. Yayınlamayabilirim tabi ki. Ama yayınlayacağım. Kuralları kim koyuyor ki?
Hiçbir şeyi anlamlandıramıyorum. Karmakarışık oldu hayat. Geçen sene dert sanıp üzüldüğüm küçük saçma sorunlar bugün o kadar sık geliyor ki başıma, artık çok rahat göz ardı edebiliyorum. Belki bu şekilde "acı insanı güçlendiriyordur." Haha ne klişe bir şey bu. Güçlenmek istemiyorum. Acı çekmek istemiyorum. Acı çekmemek adına tüm güzel anıları yok etmek dahil herşeyi yapardım. "Şunu yap, acın geçecek" diyen birini bir bulsam, ah bir bulsam, ne derse desin uygulayacak durumdayım. Çünkü kendi yaptığım şeyler hiçbir işe yaramadı, daha ne yapabilirim ki?
Zamandan nefret ediyorum.
***Yukarıda bahsettiğim kişi ben değilim..! O kişi hepimiz. Almanya'daki Hans ve ABD'deki Jim. Ya da siz kim olmasını istiyorsanız o. Sadece önyargılı okumayın. Herkes tek başınadır, hisler kişiye özeldir, ama bir o kadar da genel-geçerdir malesef. Yukarıdaki gibi hisseden çocuk yalnız değil. Daha doğrusu yalnız, ama onun gibi hisseden milyonlarca başka erkek de var. Bu insanı rahatlatır mı bilinmez, ama en azından "ben neden herkes gibi olamıyorum?" diye düşünmeni engelleyip kendine yabancılaşmamanı sağlar. Bir nevi "her işte bir hayır vardır" kafası.
***Yukarıda bahsettiğim kişi ben değilim..! O kişi hepimiz. Almanya'daki Hans ve ABD'deki Jim. Ya da siz kim olmasını istiyorsanız o. Sadece önyargılı okumayın. Herkes tek başınadır, hisler kişiye özeldir, ama bir o kadar da genel-geçerdir malesef. Yukarıdaki gibi hisseden çocuk yalnız değil. Daha doğrusu yalnız, ama onun gibi hisseden milyonlarca başka erkek de var. Bu insanı rahatlatır mı bilinmez, ama en azından "ben neden herkes gibi olamıyorum?" diye düşünmeni engelleyip kendine yabancılaşmamanı sağlar. Bir nevi "her işte bir hayır vardır" kafası.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder