Tam şu sıralarda bir yıl oluyor senden ayrılalı. Ya da beni bırakalı mı desem? Kağıt üzerinde ben ayrılmıştım sanırım, çünkü artık beni sevmediğini görmüştüm. Kendimin de nefret ettiği kişiyi değiştirmeyi başarmaya başladığım halde, ve sen de bunu farkettiğin halde. Tam da şu yüzden buna rağmen ayrıldık zaten; beni sevmiyordun artık.
Başka kızlardan hoşlanmaya çalıştım bu dönemde, hoşlandığımı sandım, yapabileceğimi düşündüm ama olmadı. Sana "seni seviyorum" dememek için, diyemediğim için onlara demeye çalıştım ama olmadı. Yıllarca eksikliğini hissettiğim boşluğu senle doldurmuştum, ve sen gidince orası yine boş kaldı. Son bir yıldır -her şeye rağmen- hayatımın en güzel anları, yine seni düşündüğüm anlar. Hayatım çok yoğun olduğu halde, tamamı koca bir boşluk, amaçsızca bir uğraşı gibi geliyor. Anlam kazandığı tek anlar seni düşündüklerim.
Keşke demeyi sevmiyorum, dememek istiyorum ama, keşke bitmeseydi. Seni çok özlüyorum. Seni çok seviyorum!
Bu yazıyı yazmayacaktım, ama bugün (yine) öyle gerektirdi. Çok müzik dinledim çünkü, ve çok aklıma geldin. Her zamankinden çok. Saatin geç olması, ertesi gün iş olması ve yapmam gereken ciddi bir iş için uykumu almış olmamın gerekmesi hiç umrumda olmuyor artık. Şu an hissettiklerimi senin kollarındayken yaşamadım, yaşatmadım kendime, hayatın ciddiye alınması gerektiği zırvasıyla yordum kendimi; ve şimdi sen yokken, tam bir senede farkına vardım, aslında sana dokunmanın yaşayıp yaşayabileceğim en güzel duygu olduğunu. En büyük pişmanlığım budur.
Seni bekleyeceğim umutsuzca; ikimiz de aynı dünyada olduğumuz sürece, hep bir umut yeşerteceğim. Çünkü birbirimize aşıktık ve bunun farkındaydık. Tekrar olmaması için bir neden görmüyorum, hele zaman kavramı anlamını bu kadar yitirmişken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder