Zaten pesimist bir yapım var, her şeyi dert edebilen insanlardanım. Hayatın aslında düşünülenden, yaşadıklarımızdan, en sevdiğin eşyanın kaybolmasından, okuldan, iyi bir işten, paradan, kötü şartlarda yaşamaktan, iyi şartlarda yaşamaktan çok daha farklı bir şey olduğunun farkındayım. Yani aslında hiç bir neden yokken bile, ve her şey kötüye gidiyor gibi hissederken bile, mutlu olmak için çok neden var; yaşıyorsun ya! (Bunu somutlaştırmama Talar yardımcı oldu aslında. Somutlaştırma tamam da, benimseme ve o şekilde yaşama kısmına henüz adapte olamadım.)
Yaşamanın anlamlı olmaya en yakın noktası sanırım şu kısa alıntıda geçiyor:
"...Yazıyı tekrar okuyunca bir eksiklik hissettim. Tüm bu yazdıklarımı tek başıma yapmadığımı, yapsam da o kadar keyif almadığımı fark ettim. Hep bunları gösterecek birilerini, birlikte gülecek, yuvarlanacak birilerini arıyormuş demek ki insan. Boşluk ne garip...."
Belki olayı salt alışkanlıkla açıklamak gerekir. Bence bu yine de kaçış olacaktır, olay alışkanlıktan çok daha öte bir şey. Olay, "birine o kadar çok bağlanmak ki, o gidince boşlukta kalmak". Günün 24 saatini başında geçirdiğin Playstation 3'ün bir anda bozulunca düştüğün boşlukla aynı değildir herhalde.
Bugün pek bir sezyum oldu. Bu sözünü sakınmayan, kendi jargonunu kendi yaratan, neşeli - anı yaşayan ama bir yandan da dolu kafalı mizah yazarı 2 ay kadar önce karısını kaybetti. Çok ani bir rahatsızlık sonucu, çok gençken ve yeni evlilerken hem de.
Yazıları, olayın hemen ardından bile tutuk değildi, aynı neşesine kaldığı yerden devam etti. Tek farkla, yazılarını artık genelde vurucu bitiriyor. Yine kendi neşeli diliyle bitiriyor, gerçi öyle yapması insanın içine daha çok işliyor. Çünkü biliyorsun, adam bayağı duyarlı biri. Daha suratındaki gülümseme kaybolmadan çat! yapıştırıyor. Böyle bir olay karşısında nasıl hala "manita, 31, fuck fick" falan yazar diye düşünüyorsun. Belki unutmak için normal davranmaya çalışıyordur diyorsun sonra.
-Yazı çorba oldu.-
Birinin geri gelmemek üzere çekip gitmesi, maddi ve/veya manevi ölümü yani, sen ne yaparsan yap düzeltemeyeceğin bir şey. Sadece güçlü olmaya çalışıp, en az derecede etkilenmeye çalışırsın. Tıpkı depremi engelleyememek ama zararı en aza indirmeye çalışmak gibi. Bunu düzeltebilecek tek şey, her kötü olayda sığınılan, sınırsız, ücretsiz ve aşırı tüketimi laksatif etkiye neden olan bir ilaç; zaman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder