Featured

Carl Sagan ve Marihuana Üzerine

Bu makale, 1971'de yayımlanan Marihuana Reconsidered (Marihuana Gözden Geçirildi) adlı kitap için 1969 yılında yazıldı. Sagan o yıllarda...

31 Aralık 2010 Cuma

2010/1

Geride kalan seneyle ilgili bir şeyler demek adettendir. Halbuki en güzel laf "hayatınız aynı bok, bir günle her şeyin değişeceğini düşünmek ne kadar cahilce!" olabilir.

Yine de adeti bozmayacağım; ama kendi açımdan falan da değerlendirmeyeceğim 2010u.

Sadece şunu demek istedim: Band of Horses'ın Infinite Arms albümü, kanımca 2010un en underrated albümlerinden.

Hadi mutlu yıllar! 

Şu da var ki; eski yıla bok atmaktan ya da yeni yıla ümitli bakmaktan fayda gelmez, kendimizi değiştirmediğimiz sürece.

27 Aralık 2010 Pazartesi

Beterin beteri var.

Aşk acısı çekmem; en konsantre olmam gereken, en yoğun 3 haftam başlamışken hayvanlar gibi hasta olmam, vücudumdaki her eklemin ağrıması, gözlerimin açılmaması, nefes alırken bile dakikalar süren öksürük nöbetlerine tutulmam ve işe gitmem + ödev yapmamın gerekmesi kadar kötü bir durum değil.

23 Aralık 2010 Perşembe

Keep Talking

Senin ilk blog yazın bile bu kadar özelken, sen nasıl bok çukurunda olduğunu düşünürsün ki?

"Olayının" farkında değilsin, hepsi bu.
Dünyanın en güçlü, zengin, başarılı, iyi insanı bile olsam, en büyük hedefime hiçbir zaman ulaşamayacağımı bilmek çok üzücü. Çünkü bu saydıklarımın hiçbiri, bana istediğim mutluluğu getirmeyecek. Artık bildiğim tek bir şey varsa, o da nasıl mutlu olacağım. Ve en büyük hedefimi değiştiremiyorsam, dahası değiştirmek istemiyorsam, ben hüzünle yaşamaya mahkumum.

O yüzden gelecekte ne kadar güçlü, zengin, başarılı, iyi olsam bile, kendimi hiçbir zaman tatmin edemeyeceğim.

Güzel bir şey varsa, o da artık kendimin çok daha fazla farkında olmam. Ne istediğimi, neyle mutlu olacağımı biliyorum.

Ve işte bu yüzden hiç gerçekten mutlu olamayacağımı da...

14 Aralık 2010 Salı

Tam 3 yıl önce bugün

hayatımı değiştiren kişiyle tanıştım. Üçüncü yıldönümünü törenlerle kutluyorum.

Evet kutluyorum; o kişinin gitmiş olması bazı şeylerin farkına varmamı sağladığı gerçeğini değiştiremez.

İyi ki girdin hayatıma, her şeye rağmen.

10 Aralık 2010 Cuma

Askerlik üzerine


"[...] Bana göre milliyetçiliğin bugün her yerdeki üzücü yükselişi zorunlu askerlik kurumu ya da daha az itici şekilde ifade edersek, ulusal ordularla ilişkilidir. Vatandaşlarından askeri hizmet talep eden bir ülke, bunun için psikolojik temel oluşturacak milliyetçi bir ruhu teşvik etmek zorundadır. Bu dini desteklemenin yanı sıra kullandığı diğer bir araç ise, okullarda gençlerin kaba kuvvet kültürüne hayranlığını yaygınlaştırmaktır.

Beyaz ırkın ahlâki çöküşünün en temel nedeni, sadece medeniyetimizi değil, varoluşumuzun da kendisini tehdit eden şey, bence zorunlu askerlik hizmetidir. Bu bela, başka birçok olumlu şeyi beraberinde getiren Fransız Devrimi ile başlamış ve pek çok ulusu ardından sürüklemiştir.

Bu nedenle uluslararası bir ruhun gelişimini desteklemek ve şovenizme karşı savaşmak isteyen herkes, zorunlu askerliğe karşı cephe almak zorundadır. [...]"

Einstein'ın 1920lerde yazdığı bir düşünce yazısından bir bölüm okudunuz. Yazının bulunduğu kitabı bana hediye eden arkadaşıma teşekkür ederim, gerçekten dünya görüşümü ilerletti ve Einstein'ı çok daha yakından tanımamı (ve hayran kalmamı) sağladı.

Keşke

onu insanların değişebildiğine inandırabilseydim...

Değişebilirler, değil mi?

Tabi canım, değişirler.

9 Aralık 2010 Perşembe

Kapalı Mektup

Dün gece seni yine rüyamda gördüm, uzun zaman sonra. Anlatacaklarımda komik ögeler var, ama kesinlikle komik bir hikaye değil bu.

Senin evinde uyandım rüyamda, eski evinde. Yalnızdım. Çok değiştirmiştin içini, o hiç memnun olmadığın taraflarını güzel hale getirmiştin. İçtim sonra, sarhoş oldum. Ve sen geldin, yanında sevgilinle. Sevgilinin adı "Halı"ydı, evet halı, ve sen halıyı çok seviyordun. Benle yine isteksiz konuşuyordun, halıyla dışarı çıkmak için can atıyordun; evine zorla girmişim ve sırf ayıp olmasın diye beni kovmuyorsun gibi. Kim bilir, belki de gerçekten zorla girmiştim.. Benle konuştukça yüzün değişti yavaş yavaş; gözlerin, ağzın, burnun, kulakların küçüldü. Sonunda küçücük bir kafayla kalınca yine çıktın gittin. Bense içmeye devam ettim. Seni; beni sevmeyen, deforme olmuş halinle görmek bile çok mutlu etmişti beni.

Uyandığım anda aklımda "dream" sözcüğünün hem rüya, hem hayal anlamına geldiği vardı -tıpkı "love"ın hem sevgiyi, hem aşkı karşılaması gibi. Ve bunun Türkçe'de böyle olmadığı.. Ve Duygu dilinde "unutmak" diye bir sözcüğün olmadığı, Maya dilinde "hırsızlık"ın olmaması gibi.

Keşke tamamen gitseydin, ya da tamamen gitseydim uzaklara. Taksim'e gittiğimde sana sadece birkaç yüz metre uzakta olduğumu bilmek çok acı veriyor. Hala aynı şehri, aynı yerleri, aynı barları paylaştığımızı, ama başkalarıyla, farklı zamanlarda paylaştığımızı bilmek korkutuyor beni. Seni bu kadar özlediğim ve sana bu kadar yakın olduğum halde seni görememek çok üzüyor beni, ve kendime kızıyorum; istediğim şeyi, özlemimi bastırdığım için. Çok mu şey istiyorum seni görmekle? Rüyalarımda/hayallerimde mi görmek zorundayım sadece?

Rüyalara kısmen inanıyorum. Seni her ne kadar bastırmaya çalışsam da, "atlattığımı" sansam da rüyalarımda karşıma çıkıp kendini hatırlatman, bana kendimi de hatırlatıyor; aslında hiç unutmadığımı, unutmayacağımı, çünkü unutmak istemediğimi.

Benim rüyam bu. Ya da hayalim. En iyisi "this is my dream" diyelim, istendiği gibi algılansın...

8 Aralık 2010 Çarşamba

Hippie Counterculture

Hobileri arasında müziği gösteren her insan, dünyanın neresinden olursa olsun bir şekilde Beatles'tan, Rolling Stones'tan, David Bowie'den, Elvis Presley'den, Pink Floyd'dan, Led Zeppelin'den, Queen'den, kısacası 60-70lerin popüler müziğinden geçer ve çok sonraki nesiller de illa ki geçecektir (o müzikleri herhangi başka bir dönemdeki müziklerden ayıran en önemli nokta). 

Önemli olan ise "gençken bunları dinlerdik azizim" demek yerine ölene kadar o müziğe ve fikirlerine bağlı kalabilmektir.

6 Aralık 2010 Pazartesi

AdSense

Bloguma reklam almayı düşünmüyordum, zira blogu açma nedenim, belirttiğim fikirlerim vs. böyle bir şeyden para kazanma olgusuna da karşı. Hala da karşı, zaten ben de popüler sitelerle bağlantısı olan, günde milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilen blogumdan zengin olmayı düşünmüyorum. Bi ellilik parası çıksa o da iyidir. Ay sonunda göreceğiz. Daha çok mesleğim gereği deneysel bir amaçla yapıyorum diyelim.

Çok saçma aslında, iyi para geldiğini görsem umrumda olmaz fikirlerim falan, blogun her tarafına reklam yerleştiririm. Çünkü paraya ihtiyacım var, bu kadar net. Yine de ciddiyetsiz buluyorum, bence samimi değil. Millet her gün 10 tane blog açıp reklam koyuyor orasına burasına sırf para için; değersiz, reklam dolu bloglardan etraf geçilmiyor. Onlara benzemesini istemem. O yüzden minimum düzeyde tuttum şimdilik. Tıklarsanız da yararıma olur haliyle :)


Bir de, "dizayn, göze hoş gelme" gibi konularda kendimi geliştirmem gerektiğini farkettim.

Kim bilir yeni yılda hayatımda değişimler baş gösterir; zaman bulur ve kendi siteme taşınırım belki de. Blogspot'un sınırlayıcılığından da kurtulurum böylece.